12 Şubat 2014 Çarşamba

Gündüz Akgül: Bitirilen Yargı!..

Gündüz Akgül: Bitirilen Yargı!..
İnsan hak ve özgürlüklerinin adil, eşit ve insan onuruna yakışır şekilde sağlanması için tarih boyunca mücadele verilirken, bu uğurda aydınlar çok bedel ödemişlerdir.
Bu bedeli, kimisi canı ile kimisi özgürlüklerinin elinden alınmasıyla ödemiştir.
Uygarlık geliştikçe, dünya ülkeleri bu konuda elbirliği ile kabul ettikleri evrensel kurallar sayesinde epeyce yol almışlardır.
Bu kuralları kısaca özetlersek;
-İlklerden biri, günümüzdeki anayasal düzene kavuşulana kadar 1215 yılında "Büyük Özgürlük Fermanı" (Magna Carta Libertatum), adıyla imzalanan ve ilk kez Kral’ın yetkilerini kısıtlayan, halka bazı hak ve özgürlükler tanıyan İngiliz belgesidir.
-Aydınlanmanın en önemli köşe taşlarından biri 1789 yılında gerçekleşen Fransız devrimidir.
-Dünyada barışı sağlamak, güvenliği koruman, ekonomik ve kültürel iş birliğini oluşturmak için 24 Ekim 1945 yılında kurulan Birleşmiş Millet,  uluslararası bir örgüt olarak önemli görevler üstlenmekle diğer köşe taşıdır.
-Hak ve özgürlükleri güvence altına alan en önemli uluslararası belgi ise 04 Kasım.1950 tarihinde imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir.
Türkiye bu sözleşmeyi 18 Mayıs 1954 yılında onaylamış, 28 Ocak 1987 tarihinde de bireysel başvuru hakkın tanımış, 28 Ocak 1990 tarihinde de mahkemenin zorunlu yargı yetkisini tanımıştır.
-Ayrıca Türkiye 1959 yılında kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yargı yetkisini tanımıştır.
 İnsan hak ve özgürlüklerini güvenceye alan uluslararası kurumların bu kısa tarihçesinden sonra ülkemize baktığımızda;
Anayasamız güçler (kuvvetler) ayrılığı ilkesini benimsemiştir.
Bu güçler Yasama, Yürütme ve Yargıdır.
“Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”(Md.9)
“Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” (Md.138)
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” (Md.90/son)
Belirtilen bu Anayasal ve yasal kurallara karşın yargımız bağımsız mı?
Bu soruya tam yanıt verebilmek için izninizle yargıda göreve başladığım 1970 yılına dönmek istiyorum.
Bizim dönemizde, (olağanüstü dönemlerde kurulan özel mahkemeler hariç) Yargıçlar ve Cumhuriyet Savcıları görevini yaparken, şöyle veya böyle karar verirsem siyasi iktidar ne der diye bir kaygı yoktu.
Bir Yargıç ve Cumhuriyet Savcısı hakkında yakınma dilekçesi alan yetkili kurul, ya kıdemli bir meslektaşı veya bir müfettiş tarafından gerekli incelemeyi yapar, savlanan suç hakkında kanıt bulunduğunda soruşturma başlatılırdı.
Hiçbir Yargıç ve Cumhuriyet Savcısı o partinin, bu partinin, şu kesimin adamı diye yaftalamazdı.
Mutlaka her Yargıç ve Cumhuriyet Savcısının bir siyasi düşüncesi vardı.  Ancak bu düşüncesini görevine karıştıranlar yok denecek kadar azdı. Sokanlarda mutlaka soruşturma geçirirdi.
İzninizle bunu kendimden bir örnekle açıklamak istiyorum.
Görev yaptığım bir İlçede seçimde oy kullanırken eşim oy pusulasını düşürdü ve oy vermediğimiz partinin sandık görevlisi pusulayı alıp eşime verince hangi partiye oy verdiğimizi gördü. Dolayısıyla siyasi yönden afişe olduk.
Seçim sonrası oy verdiğimiz partinin İlçe Başkanı, olur olmaz isteklerde bulundu. Derhal makamıma çağırdım ve kendisine, ben partinizin değil Cumhuriyetin Savcısıyım. Sadece partinizin seçmeniyim, bir daha bu tür isteklerde bulunursan işlem yaparım dedim ve görev yaptığım beş yıl içinde bir daha bu tür bir istekle karşılaşmadım.
Meslektaşlarımın %95’i görevlerini bu düşünce ile yapıyorlardı.
Bu nedenle, yargıda bu günkü kadar sorunlar olmadığı gibi yurttaşlarında yargıya büyük güvenceleri vardı.
Bu gün emekli bir yargı mensubu olarak, yurttaşlardan hep yargı ne yapıyor eleştirilerini alıyorum.
Yargının bu hale gelmesinin çeşitli nedenleri vardır.
-Üzülerek belirteyim ki son yıllarda yargıçlık mesleğine kabul edilenler belli bir siyasi düşünceye göre seçilmektedirler.
-Siyasi düşüncesini görevine sokan Yargıç ve Cumhuriyet Savcısı sayısı gün geçtikçe arttığı algısı yurttaşlar arasında yaygındır.
-AKP iktidarı 12 yıllık iktidarı döneminde daima yargıya baskı kurmayı, yargıyı yürütmenin emrine almayı hedeflemiştir. 12 Eylül Anayasa referandumu ile bunu büyük oranda başarmıştır.
-17 Aralık yolsuzluk savından sonra, yapılan atama furyalarıyla senden, benden algısı kanıtlanır hale gelmiştir.
-Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı konusunda oluşan algıda, yargı bağımsızlığını korumaya özen göstermeyen meslektaşlarımızın payı büyüktür.
-Hala bu mesleği yargıya yakışır şekilde yapan çok meslektaşlarımız vardır. Biliyorum ki bunların yürekleri olanlar karşısında benim gibi acımaktadır.
Kısaca Günün birinde herkesin gereksinim duyacağı yargıyı ne yazık ki bitirdiler.

12.02.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

0 yorum:

Yorum Gönder