Bir devletin “Büyük Devlet” sayılması için, tarihsel- ekonomik- askeri güç- insanlığa hizmet-bilimsel gelişmişlik gibi şartların yanı sıra, dünyanın saygı duyduğu, itibarlı, bilgili ve saygın devlet adamlarına da sahip olması gerekir.
Ülkenizi yönetenler cahil insanlarsa, üstelik bilmediklerini bilemeyecek kadar kibir içindelerse, tepedeki cehalet kademe-kademe ülkenin tüm yönetim sistemine bulaşır. Cehalet kadar bulaşıcı bir hastalık yoktur.
Tepedeki yönetici, kendi seviyesindeki adamları göreve getirir, göreve getirdikleri de anayasa, yasalara ve dünyadaki gelişmelere değil, tepedeki yöneticiye göre vaziyet alır.
Böyle olunca ülkenin ciddi meseleleri konuşulmaz çözüm yolu bulunmaz, zaman denen en önemli değer bir daha geri gelmemek üzere boşu boşuna akar gider. Ülke tüm enerjisini faydasız konular için harcar, tüketir.
Türkiye’nin son bir haftadır tartıştığı konulara bakarsanız ne kadar faydasız işlerle uğraştığımız, ne kadar ilkel ve maalesef ne kadar zavallı kişiler tarafından yönetildiğimizi anlarsınız;
*Adana Valisi;
Değerli Sanatçı Yasemin Yalçın’ın “Şuayip” adlı bir karakteri var. Uyanık, kısa yönden köşe dönmeyi ticaret sanan, zampara bir tip.
Şuayip Vali, vatandaşlara “Gavat” diye hakaret ediyor.
Şuayip’in patronu Erdoğan, “Biz Valimizi yedirmeyiz” diyor.
Türkiye’yi yöneten bir “Devlet Adamı” olsaydı, şunu yapardı.
Şuayip Vali, o hakareti yaptıktan sonra daha Valilik Makamına ulaşmadan açığa alınırdı. Hakkında soruşturma açılır ve bu Valinin tüm icraat ve harcamaları incelenir, hem idari hem de adli yargılama yapılırdı. Tüm Kamu Görevlileri de vatandaşa küfür ve hakaret etmenin sonucunu görürler ve insanlara ona göre davranırlardı.
*Dershaneler Olayı;
Kendine “Hizmet” dedirten Cemaat, Erdoğan ile ters düşünce dershanelerin kapatılması tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Erdoğan, “Ya benimsin, ya da kara toprağın” der gibi “Bitaraf olan-Bertaraf olur” dedi ve kılıcını çekti. Türkiye başka işi yokmuş gibi bu olayı tartışıyor. Kimse işin gerçeğini konuşmuyor.
Türkiye’yi yöneten bir “Devlet Adamı” olsaydı şunu yapardı;
Çağdaş Demokrasilerde kimse-kimsenin inancına karışamaz. Devlet tüm inançlara eşit mesafededir, herkesin inançlarını özgürce yaşaması için gerekli tedbirleri alır.
Tarikat ve Cemaat adındaki gizli örgütler yasadışıdırlar ve vatandaşa dini gerekçeler dayatıp, onları dolandıramazlar. Devlet Adamı, Anayasa ve Yasaların gereğini yerine getirirdi.
Türkiye’de eğitim ve dershaneler problemi ile ilgili olarak, meseleyi köklü olarak ve tüm yönleriyle ele alır, tüm tarafların katılımıyla alınacak bir “Ortak Kararı” Türk Milletinin önüne koyardı.
*Barzani Geliyor;
Erdoğan, hacıyolu bekler gibi can dostu-onur konuğu Barzani’nin gelişini bekliyor. Aklı sıra Barzani’yi BDPKK’ya karşı kullanıp yerel seçimlerde oy toplayacak! Dede İdris Barzani ile başlayan Baba Molla Mustafa Barzani ile alevlenen Mesud Barzani ile sona yaklaşan Bağımsız Büyük Kürdistan davasının savunucusu, Erdoğan ve Davutoğlu’nun hatırı için yüz yıllık davasından vazgeçecek, öyle mi?.
Türkiye’yi yöneten bir “Devlet Adamı” olsaydı şunu yapardı;
Başta Amerika-İngiltere-Fransa-İran-Irak olmak üzere tüm bölge ülkeleriyle konuşup, şu mesajı verir ve gereğini yerine getirirdi;
“Bu andan itibaren Türkiye Cumhuriyeti Devletine yapılacak silahlı terör saldırıları, hangi devletten gelirse gelsin, anında misliyle karşılık görecektir. Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK Narko-Terör örgütü militanları, Türkiye’de bir tane asker veya polis öldürürlerse, bu cinayetlerin müsebbibi Mesud Barzani olacak ve hesap ondan anladığı dille sorulacaktır. TC Devleti bu konuda uluslararası
antlaşmalardan doğan tüm haklarını çekinmeden kullanacaktır.
TC Devleti dost ve düşmanlarının listesini yenilemek istemektedir.”
Ülkenizi yönetenler çapsız ise, yüreksiz ise, vatan sevgisinden nasibini almamış ise günlük meseleler içinde boğulur gidersiniz.
Böyle olunca da Tüsiad-İşçi Sendikaları-Üniversite- Medya omurgasız hale gelir, Sivil Toplum Örgütleri iğdiş edilir, olan vatandaşa olur.
Böyle bir ülkede Şuayipler Vali-İktisatçılar Yüksek Mahkeme Başkanı-Akif Deki ve Nagehan Alçı gibiler de yorumcu olur ve olmayan bilgileriyle milletin kafasını ütülerler…
“Kadın, erken doğum yapmış. Hasta olan bebeğini 15 gün sonra doktora götürmüş. ‘Doktor Bey, çocuğum devamlı ağlıyor, emmiyor, gidip-gidip geliyor, aman bana bir çare’, demiş.
Doktor, çocuğu iyice muayene etmiş ve anneye; ‘Bak Hanım, bu çocuk fazla yaşamaz. İyisi mi, sen doğru kocanın yanına git. Yenisini yapın, bundan size hayır yok’.
Ey Türk Milleti,
Ortaçağdan kalma bu badem takımından ne sana, ne de gelecek nesillere hayır gelmez. Bunları kökten değiştir, yeni bir iktidar yap. Senin kurtuluşun bu yoldadır. Haydi, ayağa kalk ve kurtar kendini.
Sağlık ve başarı dileklerimle
16 Kasım 2013
Rifat Serdaroğlu
17 Kasım 2013 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder