Aile, toplumun sahip olduğu değerleri yansıtan küçük bir aynadır. Toplumda müspet veya menfi olarak bulunan tutum ve davranışlar, ailede yoğun bir şekilde uygulama alanı bulur. Tabir yerinde ise, aile, toplumun kan tahlilinin yapıldığı bir biyo-kimya, bir patoloji laboratuarıdır. 'Aile' kelimesi, sözlük anlamı itibarıyla, 'geçim sıkıntısı' ve 'sarmaşık bitki' demektir. Kelimenin bu etimolojik yapısı, genel olarak ailelerde geçim derdi diye bir problemin varlığına işaret ettiği gibi, aile fertlerinin sarmaşık bitki türü gibi birbirleriyle sarmaş dolaş olmaları, karşılıklı hak-hukuk gözetmede, saygı sevgi göstermede yaprakları iç içe sarılmış bir gülü Muhammedi gibi sempatik bir yapıda olmalarının gereğine de işaret etmektedir.
Meselâ, Hz. İbrahimin'in, babasına: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim. Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman'a baş kaldırmıştır. Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azap gelmesinden korkuyorum ki, böylece şeytanın dostu olarak kalırsın" (Meryem Sûresi, 41-45)
Hz. İbrahim'in babasına olan bu daveti, aile içinde 'bilen'in, bilmeyene, kendinden yaşça, mevkice, makamca, rütbe ve unvanca ne kadar büyük de olsa, dini öğretim ve telkinde bulunması gerektiğine güzel bir örnektir. Babasıyla olan münasebette Hz. İbrahim'in nazik tavrı, bu çeşit çalışmaların metodu, tarzı konusunda da ipucu vermektedir.
24 Kasım 2013 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder