İstanbul merkezli yolsuzluk operasyonundan sonra bizzat Başbakan Erdoğan, “Devlet içinde bir çete var” dedi. Destekçisi gazeteciler ise “Yargı ve poliste bir cuntanın” yuvalandığını söylemeye başladı.
Çete veya cunta!.. Varsa ve eğer gerçekten arıyorlarsa şunlara baksınlar:
- Emekli Albay Levent Göktaş tutuklandığında İstanbul Emniyet’ine giden emekli Gazi Üsteğmen Avukat Serdar Öztürk’ün burada karşılaştığı CIA ajanları kimlerdi? Kısa süre sonra Öztürk’ün de tutuklanmasında bu karşılaşmanın etkisi oldu mu?
- 28 Şubat dahil tüm davalarda dijital verilerin 2007 tarihinde hazırlanmış olmasıyla, aynı dönemde 35 CIA ajanının Türkiye’ye gelmesi arasında bir bağlantı var mıydı?
- Balyoz, Ergenekon vs. davaların tümünde arama ve gözaltıları neden hep aynı polisler yaptı? Bu polisler kim?
- Balyoz davasında Eskişehir’de Hakan Büyük’ün evinde bulunduğu söylenen flash belleğin, arama yapılmadan 1 hafta önce polislerin elinde olmasının izahı nedir?
- Soruşturmalarda “sevhen”leri yapan ve yaptıranlar, bunların üzerine örtüp, “sehven faillerini” aklayanlar kimlerdir?
- Balyoz, Ergenekon, Odatv, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Gölcük ve Eskişehir davalarının tamamında bilirkişi olarak bilgisayarları neden hep aynı isimler inceledi?
- Bizzat Zekeriye Öz neden hep bu isimleri seçip, görevlendirdi?
- Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Bilişim Suçları ve Bilgi İşlem Dairesi olduğu, burada onlarca bilgisayar mühendisi görev yaptığı halde KOM Dairesi’nden geçici görevli İstanbul’a getirtilen bu polislerin özelliği neydi?
- Bu polisler nerede gördükleri birkaç haftalık eğitimle “bilişim uzmanı” sertifikası aldı?
- Genelkurmay, MİT ve Emniyet Silivri mahkemesinin sorusuna, “Ergenekon terör örgütünün varlığı tespit edilememiştir” cevabını verirken, sonradan Odatv davasında mahkemeye, “Ergenekon isimli yapılanmanın Terörle Mücadele Kanunu kapsamında bir terör örgütü olduğu değerlendirilmektedir” şeklinde yazı yazan isim kimdi? Hangi birimden sorumluydu? Şimdi nerede görev yapıyor?
- Sanıkların lehindeki delil, hatta kurumlardan gelen resmi yazıları adli emanette saklayan ve saklatanlar kimlerdi?
- Tutuklama kararı vermeyen veya tutuklama kararlarını kaldırtan hakimleri kimler görevden aldırdı? Bir hakim, “Baskılara dayanamıyorum” demişti? Bu baskıları yapanlar kimdi?
- Savcı ve hakimlerin, üniversitelerin verdiği raporları bir kenara atarken, adli bilirkişilik sıfatı bile olmayan birkaç polisin raporuna itibar etmesi normal miydi?
- Sayılan tüm davalarda TÜBİTAK’tan rapor istendiğinde, hep aynı kişilerin ismen bilirkişi seçilmesi, bunların da istenen yönde, yani sanıkların aleyhine rapor vermesi tesadüf müydü?
Soruları uzatmak mümkün. Ama samimilerse bunları araştırıp, bu isim ve olaylarla yüzleşmeleri bile yeter. Yapabilirler mi? Ne yazık ki, çok zor.
Çünkü malûm “derin devlet” artık bizzat “devlet” olmuştur!..
-MİT Yine Uyudu mu?-
Bir soru daha:
Erdoğan’ın güçlendirip, “kefil” olduğu MİT, Gaziantep, Uludere, Reyhanlı, Ankara bilumum saldırıları atladı.
Oysa bir vakitler Cemaatin önemli ismi Hüseyin Gülerce bile, Menderes ve Özal’dan sonra ilk kez MİT’in Başbakana “tam bağlı” hale geldiğini, Başbakana anında bilgi verir olduğunu yazmıştı.
Ancak İstanbul yolsuzluk operasyonunda gördük ki, MİT yine ayakta uyumuş. İddialara göre, 1-2 yıldır devam eden takipleri MİT’in ruhu bile duymamış.
Mümkün mü? Yoksa Erdoğan’ın “MİT surunda” da mı gedik açıldı?
Erdoğan, Emniyet’ten sonra MİT’e de operasyona girişir veya MİT-Emniyet savaşı başlarsa şaşırmayalım!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
20 Aralık 2013
21 Aralık 2013 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder