Kanser tedavisi görürken darbe yapmakla suçlanan ve 16 yıl hapis cezası verilen kurmay albay Ayhan Türker Koçpınar, yaşadıklarını anlatırken, "bize az sayıda arkadaşımız, ailelerimiz ve bize inanan duyarlı bir grup insan bize destek oldu" dedi.
Kız çocukları oturdukları kaldırımda büyük bir özenle bebeklerinin saçlarını tararkenki sessizliği, “baba” çığlığı bozar. Küçük kızlardan birisi işten dönen babasına sımsıkı sarılan arkadaşına doğru kararsız adımlarla yürür “Biliyor musun, benim de babam var. Ama okulda” der. Çocuk dünyasının acımasızlığı işte “Babalar hiç okula gider mi? Baban yok ki!” Arkadaşlarının gülüşmelerine aldırış etmez “Eveeet var, okulda, bitince gelecek” Ne kadar uğraşırsa uğraşsın inandıramaz arkadaşlarını.
En son geçen hafta çarşamba günü soğuk duvarlarla çevrili açık görüşte anlatır Doğa tüm bunları babasına. Görüş bittiğinde de “İnanmıyorlar, hadi artık evimize gidelim” diyerek çekiştirir babasının kolunu. Doğa’nın babası kurmay albay Ayhan Türker Koçpınar, Balyoz davasında 16 yıl hapse mahkûm olur. Koçpınar’ın suçlandığı dönem ve sanıklık öyküsü biraz farklıdır. İddiaya göre Koçpınar, Ocak 2003 tarihinde oluşturulduğu savlanan bir dijital listede, Hücumbot Filo Komutanı olan Tümamiral E.Murat Bilgeli’yi tutuklamakla görevli iki subaydan biridir. Yargılanmasının ve ceza almasının nedeni de budur. Suçlandığı dönemde aslında Koçpınar yaşamının en zor yol ayrımındadır. Çünkü o gün kanser olduğunu öğrenir. O günü kendisinden dinleyelim:
“3 Ocak 2003 tarihinde 34 yaşında ve henüz yüzbaşı rütbesinde olan, sosyal ve meslek yaşamında idealleri ve hayalleri olan bir deniz subayıydım. Her kanser hastası gibi benimde başlangıçta dünya başıma yıkılmıştı. İlk ameliyattan sonra kanser tedavisinin süreciyle gelişmelere odaklandım. İkinci ve daha büyük bir ameliyat ya da kemoterapi veya her ikisi seçeneklerden biri testler sonucunda karar verilecekti. Uzun süren test ve kontrollerden sonra, lenflerin alınmasını kapsayan daha büyük bir ameliyatı (Retroperitonal lenf nodu diseksiyonu) 26 Mart 2003 tarihinde oldum. İddianameye ve verilen karara göre, ben ölümle yaşam çizgisi arasında yer alırken yerine getirmemin fiziken olanaksız olan bir görevi kabul etmişim. Bu durum, davadaki 2 bine yakın çelişkiden sadece bir tanesidir.”
Normal koşullarda sağlık raporları ve hastane kayıtlarından hareketle hakkındaki suçlamanın hayatın olağan akışına ters olduğunun ortaya çıkacağını düşünürken önce savcılık sonra da mahkemeler Koçpınar’ın kanserle mücadelesine ilişkin hiçbir raporunu dikkate almaz. Yargıtay’ın kararıyla da 16 yıllık hapis cezası kesinleşir. Koçpınar, yaşadıklarını “Sağlık durumum nedeniyle yerine getirilmesi fiziken olanaksız olan bir görevi kabul ettiğim iddiasıyla hüküm alarak tutuklandım” diye özetler.
Ölüm mü, yaşam mı, darbe mi?
Haklarında verilen kararların gerçek nedeninin tarihin ortaya çıkaracağı inancını taşıyan Koçpınar, süreç boyunca yalnız bırakılmış olmayı ise içine hiç sindiremez. “Az sayıda arkadaşımız, ailelerimiz ve bize inanan duyarlı bir grup insan bize destek oldu. Herhalde diğerlerinin daha önemli meşguliyetleri vardı” diye yazıyor bize gönderdiği yanıtında.
Kızı Doğa’yla doyasıya kucaklaşacağı günü bekleyen Koçpınar, suçlandığı dönemdeki kanserle mücadele ettiğine ilişkin resmi sağlık raporlarının yerel mahkemece ve Yargıtay tarafından neden dikkate alınmadığı sorusuna ise bir yanıt bulamamış.
Kendisine yönelik suçlamayı 2007 model bir arabayla 2003 yılında kaza yapmaya benzeten Koçpınar, “hakikatin topallayarak da olsa bir gün geleceğine” inanıyor. Kanserle savaşım verirken yalnızca adının bir dijital veride geçmesi nedeniyle 16 yıl hüküm giyen kurmay albay Ayhan Türker Koçpınar, yaşadığı duyguları “Haksızlığa karşı çaresizlik” sözüyle özetliyor.
Uyanamadığımız kâbus
Koçpınar’ın bu süreçteki en büyük destekçisi ise eşi Yeşim Koçpınar olmuş. Ev-işyeri-cezaevi üçgeninde mekik dokuyan Koçpınar’ın en büyük kaygısı eşinin stres ve cezaevi koşulları nedeniyle hastalığının yeniden nüksedeceği. Yaşadıklarını “Uyanmak isteyip de bir türlü uyanamadıkları” kâbusa benzetirken ailelerin yaşadıklarını “yaşanmadıkça” kimselere anlatılamayacağı düşüncesinde. Ancak yaşayan bilir diyor. Bir eş olarak Yeşim Koçpınar en çok da “TSK’nin büyük zorluklarla yetiştirdiği ve iftiraya uğrayan subayları yalnız bırakmasına” içerlemiş.
Ne hak ettik, ne hazmettik
Yargıtay’dan “yalandan da olsa bir umudu varmış”, 16 yıllık cezayı onayınca o umut da yalan olmuş. Yaşadıklarını ve kararı, “Ne hak ettik, ne hazmettik” sözleriyle özetliyor. Yeşim Koçpınar en çok da kızının ateşlendiği gün yaşadığı o amansız çelişkiye kızmış. Doğa ateşler içinde ama o gün cezaevinde de açık görüş günü. Annedir doktora götürmeli. Ama Doğa babasına gitmekte kararlı. Ne yaptıysa, ne ettiyse bir türlü ikna edemez Doğa’yı. Ama Doğa bir cümlesiyle annesini ikna eder: “Ben babamı görünce iyileşirim!” Düşmüşler anne kız cezaevinin yoluna. Doğa, babasının okulunun kapanacağı ve arkadaşlarıyla onu tanıştıracağı günü sabırsızlıkla bekliyor.
24 Kasım 2013 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder