19 Kasım 2013 Salı

Giderken! - Tünay Süer

Başbakan Erdoğan’ın Amerika tarafından gözden çıkartıldığı çok kez, gerek dış, gerekse iç basında yer aldı. Halka büyük umutlar vererek iktidar olan AKP ‘in yanlış politikaları ile 11 yılda Türkiye’yi ne hale getirdiğini bu partiye oy veren vatandaşlarımız da görmelidirler artık..
Türkiye’ye Erdoğan dönemi olarak baktığımızda cumhuriyetten önce ve sonra bu ülke çok ihanetlere uğradı ama AKP dönemindeki gibi devlet eliyle büyük bir ihanete hiçbir zaman uğramadı.
Evet, Erdoğan dönemi  ile Türkiye raydan çıkmış uçurumdan yuvarlanmak üzere olan trene benzedi.
Büyük bir tehlike içindeyiz. Bu tehlikeyi ancak Türk, Kürt, Alevi, Sünni, köken, parti gözetmeksizin, adına istersek Atatürk’te birleşme, istersek MİLLİ CEPHE, ne dersek diyelim, vatanseverler olarak el ele vererek aşabiliriz.
Öyle sanıyorum ki başbakan giderayak hem Türkiye’yi hem de kendi partisini yok etme çabası içerisine girdi.
Böyle düşünüyorum çünkü hiçbir ülkenin başbakanı vatanını bölmek, hatta yok etmek için bu kadar uğraş vermemiştir.
Diyarbakır’da Barzani gibi Türk düşmanı bir aşiret reisi ile buluşması ve Kürdistan’ı ilan etmesi ve yanlı söylemleri ile aklı başında olan herkesi derinden yaralamış isyana yöneltmiştir artık.
Evet, başbakan PKK ve BDP ile işbirliği içine girerek onların tüm isteklerini zaman içerisinde yerine getirmiş ve getirmektedir. Şimdi sona doğru yola çıkılmıştır. Yani yolun sonuna adım atılmış, ramak kalmıştır.
Başbakanın icraatlarına bakıp bu noktaya nasıl geldik diye düşünür, bunu nasıl yapıyor dersek; Cumhuriyet ve Atatürk değerlerinden parça parça kopartıyor. Dini araç olarak kullanıyor, yasaklar getiriyor, kendisine biat etmeyen, eleştiren vatanseverlerden öç alırcasına zindanlara kapatıyor. Tamamen diktatör anlayışı içerisinde hem partisini hem de Türkiye’yi yönetiyor.
En büyük benim, benim ağzımdan çıkan her söz kanundur diyor. Kendi bakanlarına, vekillerine dahi posta atıyor, hizaya getiriyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ne yazık ki on bir senedir AKP ‘nin işgali altındadır ve reel olarak bakarsak o mecliste ne yazık ki halkın iradesi kalmamıştır. Muhalefetin sesi kısılmıştır, bilerek veya bilmeyerek AKP ye hizmet eden bir duruma getirilmiştir Yani, meclis artık Atatürk Meclisi olmaktan çıkarılmış, çıkarcıların meclisi haline dönüşmüştür..
Bunu söylemekte haklıyım çünkü bir ülkenin başbakanı kendi ülkesinde Kürdistan’ı ilan etmekle
bölünmeyi tüm dünyaya duyurursa, o mecliste vatansever her vekilin ayağa kalması, kıvırtmadan kıyametleri kopartması gerekirdi.
Görüyoruz ki alan razı, veren razı pozisyonu vardır. Gerek CHP gerekse MHP içerisinde azınlıkta olan ulusalcı milletvekillerinden başka kimsenin sesinin çıkmaması içimizi acıtmaktadır. Açıkçası muhalefet partilerinin genel başkanları halkı tatmin etmeyen oyalama taktiği içine girmişlerdir.
Efendim Bahçeli’nin kaseti varmış susturulmuş, Kılıçdaroğlu’na inkâr edilse de Amerika tarafından cumhurbaşkanlığı teklif edilmiş. Basından öğrendiğimiz bu önemli haberler belki asparagastır diyeceğim ama ateş olmayan yerden duman çıkmazmış deyimi geliyor aklıma. OSLO antlaşması, BOP eş başkanlığı da bizzat başbakan tarafından yalanlanmıştı ama günümüzde gerek o antlaşmada gerekse Abdullah Gül’ün dış işleri bakanlığı döneminde yaptığı antlaşmaların hepsinin teker teker yerine getirildiğini gördük ve de görmekteyiz.
Sarıgül !
CHP ye büyük bir tantana ile dönen Sarıgül’ün CHP ye genel başkan olmak için geldiğini çeşitli söylemlerinde kendi ağzından işitmiştik. Elbette bir parti içinde tüzüğe uymak suretiyle her üye aday olabilir. Sarıgül’e gelince orda düşünmek gerek. Yolsuzluktan disiplin kuruluna verilen ve partiden ihraç edilen Sarıgül’ün İstanbul Büyük Şehir adaylığı resmen açıklanmasa da gidişat göstermektedir.
İkinci adım genel başkanlık olacaktır.
Sarıgül’ün İst. CHP İl binasında tarikatlara ve Gülen’e yaptığı övgüler bu kişinin CHP’nin başına geçerse partiyi nereye taşıyacağı hatta yok edeceği belli değil midir? Atatürk ideolojisine tamamen zıt olan açıklamaları, başbakana şirin gözükmek için onu dünya lideri diye kabul etmesi bunu açıkça söylemesi bir gösterge değil midir?
Böyle bir kişiliğe sahip olan Sarıgül’ün CHP tüzük ve ideolojisine göre tekrar disipline verilmesi gerekmez mi?
BDP li Altan Tan
Diyarbakır’da bir zafer elde edilmiştir.Bu zafer, ulus devlet anlayışına karşı kazanıldı, "Kemalist devlet çöpe atıldı” diyen, dereyi görmeden paçaları sıvayan bu adam Kemalist devlet sayesinde milletvekili olduğunu unutmuş ve açıkça sözleri ile suç işlemiştir. Onu ve onun gibileri böyle konuşturan başbakanın tavizleri ve sözleri değil de nedir?
CHP li Laloğlu Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı haberleri için;
“Kılıçdaroğlu'nun tek hedefi vardır, o da başbakanlıktır. Sayın Kılıçdaroğlu, daha özgür, daha korkusuz, daha demokrat, daha ileri ve daha zengin bir Türkiye inşa etmek için iktidara taliptir. Bu nedenle Sayın Kılıçdaroğlu 2014 yılında Cumhurbaşkanlığına aday olmayı değil, 2015 yılında veya olası bir erken seçimde ülkemizi yönetmek için Başbakanlığa taliptir.”
Dedi demesine de ülke bölünme ve olası bir iç savaş noktasına gelmişken daha özgür, daha korkusuz, daha demokrat, daha ileri ve daha zengin bir Türkiye nasıl olacakmış. Bunu açıklasa da bizler de bilsek.
PKK ya af!
Başbakanın Diyarbakır konuşmasında dağdakileri indireceği hapishaneleri boşaltacağı söylemleri şehitlerimizin kemiklerini, anaların yüreklerini sızlatmaktan öteye gitmemiştir.
Bu kan emici kalleş PKK’nın yaptıkları nasıl unutulur?
40 bin askerimizi, binlerce sivil vatandaşımızı çocuk, büyük, küçük demeden katleden hainler nasıl affedilir?
Başbakanın oğullarından teki şehit olsaydı iktidarda kalma hırsı içerisinde yine bu sözleri söyleyebilir miydi acaba?
PKK ya nasıl af getirilir? Yaptıkları yanlarına kâr bırakılır? Bu nasıl bir zihniyettir?
Daha iki gün önce Barzani ziyareti öncesi"Mardin Nusaybin'de askeri konvoyumuza 150 el ateş açıldı, roket atıldı. TSK tarafından yapılan açıklamada RPG-7 roketi de kullanılan olayda personel zayiatı meydana gelmemiştir." denildi.
ŞIRNAK - Van karayolunu yapan özel bir firmaya ait şantiyeyi basarak 7 kamyon, 1 dozer, 1 ekskavatör ve 1 yakıt tankerini ateşe vererek, uçurumdan yuvarladılar.
Firma yetkilisi Atila Bilgin yakılan araçları bankalardan çektiği kredi ile aldığını henüz borçlarını dahi ödeyemediğini basına açıkladı.
Adana’da terör örgütü yandaşlarının belediye otobüsüne saldırması sonucu meydana gelen kazada bir çocuk hayatını kaybetti, otobüs şoförü ağır, 2 kişi ise hafif şekilde yaralandı.
Yazık değil mi bu insanlarımıza?
Tüm bu olanları görmezden gelen başbakan bunları veballerini nasıl ödeyecek?
Öte yandan 155 gündür yoğun bakımda olan 14 yaşındaki Berkin Elvan için cumartesi günü basın açıklaması yapmak isteyen kitleye polis müdahalesi ve “halk düşmanları dağılın toplumu rahatsız etmeyin” anonsu yapılıyor. Yani silahsız, baskınsız bir protestoya dahi tahammül edemeyen iktidara göre oradaki insanlar halk düşmanları ama PKK ne yaparsa yapsın halk düşmanı değil.
Buradan tüm yurtsever Kürt kardeşlerime sesleniyorum. Lütfen olanları görün ve elinizi vicdanınıza koyarak hareket edin. PKK nın ve BDP ‘nin sizleri temsil etmediğini belirten mitingler düzenleyin. Bizleri ayırmak isteyenlere tokat gibi yanıt vermekten kaçınmayın. Bizler bin yıldır birbirimize karışmış, akraba olmuş bir ulusuz. Birlik ve beraberliğimizi emperyalistlerin bozamayacağını dünyaya haykıralım. Bayrağımıza ve vatanımıza sahip çıkalım. BakınızÖnümüzde bir Yugoslavya, Irak, Suriye, Libya örnekleri var. Birlikte hareket edersek iç ve dış düşmanlarımıza karşı mücadele eder, gerçek özgürlüğümüze kavuşuruz. Bunu yapmalıyız. Çünkü bizler ne Türkçü ne de Kürtçüyüz. Bizler önce insanız.
Saygılarımla
TC.Tünay Süer

0 yorum:

Yorum Gönder