19 Kasım 2013 Salı

Bu ayrıntılar görülmeden Barzani Erdoğan buluşması anlaşılamaz

Tarih, 16 Kasım 2013... Yer, Diyarbakır... Başbakan yine sahnede. Yanında üç bavul altınla gelen Barzani, Türkiye’yi katil ilan etmiş bir türkücü, bir türkücü daha, yan tarafta bir süre önce özgül ağırlığını açıklamış olmaktan biraz mahcup Arınç… Ağlamalarla başlayan gösteri arasında TC’nin Başbakanı devletinin içindeki başka bir devleti işaret ediyor. Ve bunu boşuna yapmıyor.
Üst üste yapılacak üç seçimin öncesinde, milliyetçi/muhafazakâr tabanı ile övünen ve sıklıkla yaptırdığı anketlerle tabanının tepkilerini öngörerek politikalarını buna göre belirlediği söylenen bir siyasal yapının bu gösterisi ciddi bir tetkike muhtaçtır. Birkaç yıl önce “postal yalayıcısı” dedikleri Barzani’yi, neden türkücüler eşliğinde ağırladıkları, Başbakan ve ekibinin özellikle açılım politikalarına karşı tabanının tepkilerini “ehlileştirme” süreçleri dikkatlice irdelenmelidir. Zira bu denli seri manevralar sadece Ortadoğu siyasetine ayak uydurmayıdeğil daha üst boyutta küresel dış dinamiklere hizmet aşkını da ortaya koymaktadır. Darwin’i en çok eleştirenlerin, uyguladıkları politikalarla onun en iyi takipçileri olduklarını göstermeleri ise ayrı bir ironidir.
Yıllar önce, Zapsu’nun Washington’da dile getirmiş olduğu temenniyi bu kez Barzani’nin Diyarbakır meydanından, o kadar açık olmasa da hal ve tavrıyla dile getirmesi akıllara Nakşibendi kardeşliğini getirmektedir. Zira Zapsu da Barzani gibi Nakşibendi geleneğinden gelmektedir.
AKP’YE OY VEREN KÜRT OYLARININ DAĞILMAYIP, KİLİTLENMESİ DE AMAÇLANIYOR
Hükümetin Suriye’de, dış işleri bürokrasisini dışlayarak oluşturduğu projenin çökmesi ve Batılı müttefiklerini kızdıran hataların ardından bu gösterinin yapılması anlamlıdır. El Nusra ve türevlerine silah ve lojistik yardımı yapıldığına ilişkin, Batı basınında son dönemlerde yer alan yaygın kanaat ve iddialar, TSK tarafından söz konusu gruplara yönelik açılan topçu ateşi haberleri, birden yakalanıveren cephane dolusu TIRlar hükümetin Suriye politikasında çöküşün ifadesidir. Suriye özeli ve Ortadoğu genelinde irtifa kaybeden hükümet buralara ilişkin politikasını oluştururken içinde bulunduğu cehalet ve öngörüsüzlüğüne, batağa saplanan politikalarına çıkış arama çabasındaki şaşkınlık, telaş ve korkuyu eklemiştir. Bu yüzdendir ki itirazlara aldırmadan üçüncü köprünün adını Yavuz Sultan Selim koyarak Şam seferine çıkma hevesinde olanlar, Batı’ya Suriye’ye saldırmaya ikna turları düzenleyenler, kendini Sünni dünyanın öncü mücahidi ilan edenler, bu kez birden bire bir U dönüşü ile kendilerini alelacele Necef’e, Kerbela’ya atıvermiş, torunlarına Ali ismini koyuvermişlerdir. ABD, Batı ve de İsrail’in kıymetlisi Barzani’nin devlet başkanı gibi hem de Diyarbakır’da, hem de peşmerge giysileri ile sazlı sözlü ağırlanması da bundandır. Birilerinin teveccühünü yeniden kazanıp ilişkileri restore etmeye yönelik hevesli bir çabadır. Bu arada AKP’ye oy veren Kürt oylarının dağılmayıp, kilitlenmesi de amaçlanmaktadır.
Yoksa, Öcalan’a Türkiye’deki takipçilerinden daha sadakatle bağlı Suriye Kürt yapılanmasına karşı Barzani’nin takınmış olduğu tavır bilinirken, Salih Müslim’e Kuzey Irak üzerinden Suriye’den çıkış izni verilmemişken Barzani’nin kalkıp Öcalan destekli açılıma destek vermek için geldiğini söylemek de neyin nesidir? Bu ağırlamaya muhtemelen Barzani de şaşmış kalmıştır. Kuzey Suriye’de öngördüğü sonucu alamayıp, hemşehrileri ile arası bozulup, Akdeniz’e ulaşma umudunu kaybedince Türkiye gibi bölgeninKürt nüfusu barındıran bir ülkesinin desteğini alarak yeniden topa girmek, böylece Öcalan’ı da “gıcık” etmek muhtemelen onu fazlasıyla mutlu etmiştir.
Kısacası iki Suriye mağlubu ve gazisinin, kendileri açısından itibar kaybettikleri farklı kesimlere  birbirleri üzerinden mesaj verme yarışması gibiydi Diyarbakır sahnesi. Başbakan sadakatle bağlı olduğu güçlere “deliğe süpürmeyin hala başarabilirim, bir kez daha deneyin” mesajı verdi. Barzani ise Kürtler üzerinde kaybettiği gücünü tazelemekle meşguldü...
Ama bu kayıkçı gösterileri bize bir kez daha şunu gösterdi ki, Türkiye artık siyasal, toplumsal, dinsel- mezhepsel ve kültürel olarak, Cumhuriyet’in uzun yıllar boyunca araya mesafe koyma niyet, çaba ve başarısına karşın Ortadoğu sarmalının tam da göbeğindedir. Söylentilere göre iktidar bir Kürt-İslam federasyonu hedefliyor, talimat gereği, yerel seçime zayıf adaylarla çıkıp bölgenin bir özerk yapıya kavuşmasına zemin hazırlıyor olabilir. Şimdiden TC tabelalarını indirmekte bir beis görmeyebilir. İktidarını borçlu olduklarına hizmette sınır tanımayabilir. Türkiye’nin kim tarafından nasıl despotlukla yönetildiği çıkarlarına halel gelmediği sürece “özgürlükçü” ukala Batı’nın umurunda da olmayabilir. Ama bu devleti kurmuş ve varlığından sorumlu olan yapıların bu kritik zamanları iyi okuyarak, yetkin, güçlü, öngörülü politika, söylem ve eylemler ortaya koymak gibi bir zorunluluğu vardır.
Emine Ülker Tarhan
Odatv.com

0 yorum:

Yorum Gönder